İlk uzun destinasyon gezimi yapmaya ve bunu Güney Afrikaya yapmaya karar verdim.
Dubai aktarmalı uçtum. 21 saat filan sürdü. Yıpratıcıydı.
Derken Cape Town'a indim.
Türkiye'nin bir ucu asya diğer ucu avrupada yani her iki kültürede aşinayız biz, ama afrika tümüyle farklı bir kültür.
Güney afrikanın para birimi rand. Ülkeye normal pasaportla giriş vizesiz, 1 ay kalabilirsiniz. Havaalanından taksiyle şehir merkezine gidiliyor. Ben 220 rand verdim fazlasını vermeyin. Şehir merkezine giden yolda çok güzel doğa manzarası ve sacdan yapılmış derme çatma gecekondulara rastlıyorsunuz. Fukaralık hemen belli oluyor. Hostel fiyatlarıda uygun. Ama çok dolu oluyor. Bizde kışken orda yaz olduğu için insanlar tam anlamıyla akın ediyorlar cape town'a. Özellikle almanlar. Hostele yerleştim. Dinlendim filan. Ardından çıktım gezmeye. Meşhur Long Street caddesine çıktım. Çok fazla dilenci var ve çok ısrarcılar. O yüzden yanınızda sürekli bozuk olsun. Bazıları da para yerine bana bakkaldan yiyecek alırmısın diyorlar. Sonradan öğrendim para yerine doğrudan yiyecek istemelerinin bir sebebi varmış. Apartheid rejimi esnasında polis dilenenleri yakalıyor üstlerinde para bulursa dövüyormuş bunları. Biliyorsunuz Güney Afrika da 94 yılına kadar apartheid rejimi vardı. Yani beyazlar yasal olarak üstün ırktı. Peki burdaki beyazlar kim? Güney Afrikadaki beyazlar dutch kökenli. Yani hollanda kökenliler diyebiliriz.
Meşhur Long street'e geri dönücek olursak; yürüyorum şehirde ama cidden tümüyle farklı bir kıtaya gelmiş olmanın ürkekliği var üstümde. Bir barın önünden geçerken elde bira türkçe konuşan insanlara rastladım. Gittim merhaba dedim. 3 tane mühendis arkadaş; sağolsunlar çok ilgilendiler. O akşam epeyce vakit geçirdik, sohbet ettik, bira içtik. Ve Güney afrika hakkında epey bişey öğrendim.
Güney afrika da hayat çok renkli. İnsanlar yoksul ama hayat çok hareketli, sosyal ortam müthiş. Barlar, gece kulüpleri. Müzik ve dans hiç durmuyor. İnsanlar orda müziği duydumu dans etmeye başlıyorlar. Hatta mekan ismi veriyim. Restoran olarak Mama afrika bar olarak da Tigermilk ve Beerhouse benim favori mekanlarım olmuştu orda. Sokakta da dans ediyorlar farketmiyor onlara. Bizim ülkemizdeki gibi donuk bir hayat yok yani. O yüzden muhtemelen tepkiniz biz yaşamıyormuşuz olacaktır.
The Beerhouse'da |
Mama Afrika; çok güzel bir restorandır |
Avrupalılar zaten akın akın geliyor cape town'a. Yapıcak çok aktivite var. Şehir güzel. Şehirleri görün zaten ben avrupaya geldim dersiniz.
Yanlız Afrika da tabi güvenlik sorunlu. Öncelikle şunu söyliyim öyle filmlerde gördüğünüz silahlı adamlar filan yok. Bunlar orta afrika,kongo gibi yerlerde var halen. Ama güney afrikada hırsızlık ve gasp çok yaygın. Ayaküstü götürüyorlar resmen. Benim de başıma geldi. Barda tanıştığım mühendis arkadaşlardan biri beni uyarmıştı. Yanına geliyorlar "dostum ne kadar güzel ayakkabıların var,bunlar bana oluyor mu diyip ayağınızı sizinkine bitiştiriyor ve o esnada elini cebinize atıveriyorlar. O akşam içmiştim hostele dönüyorum. Bu başıma gelince arkadaşın anlattıkları aklıma geldi ve hemen ellerimle ceplerimi tuttum. Parayı geçtim pasaport gidicek. Sonraki yazılarda da anlatıcam johannesburg gibi şehirlerde bu güvenlik sorunu daha belirgin hale geliyor. Bu apartheid rejimi devrilmiş iyi güzel ama güvenlik sorunu türemiş.
Güney afrikanın doğası muhteşem. İnsan bakmaya kıyamıyor. İki okyanus birleşiyor burda. Hint ve Atlas okyanusu. Cape town şehri masa dağının dibine kurulmuş.
Cape Town'dan Masa dağı |
Benim rotam cape town'dan başlayıp kıyı şeridinden ilerleyerek Durban'a ordan güney afrikanın eksklavı olan Lesotho isimli küçük ülkeye uğrayıp, son durak olarak Johannesburg'e gitmek.
Ama önce Masa dağına bir tırmanıyim.
Devam edicek
Yorumlar
Yorum Gönder