Ana içeriğe atla

Alamut Kalesine Gidişimin Öyküsü-2







“Avni oğlum, Tahir'in torunu! Doğruca Demavend Dağı'na giden yolu tut. Rey’e ulaşınca Şahrud Irmağı’na giden yolu sor. Irmağın kaynağı sarp bir vadide bulunmaktadır; oraya çık. Büyük bir kale göreceksin. Bu yerin ismi Alamut kalesidir, yani ‘kartal yuvası.’…”

Bu yazının ilk bölümünü yazalı 1.5 yıl kadar oldu. Devamını yazmalımıyım? tereddütünden sonra yazmaya karar verdim.

     Geceyi Kazvin'in "berbat bir bölgesinde ki berbat bir odada" geçirdikten sonra sabah erkenden kalktım. Daldım bir kahvaltı salonuna, yedim içtim. Adamlar hesap almak istemiyor. Donattığım masaya zorla bir tost parası ödeyerek çıktım. İran halkı çok misafirperverdir.

     Alamut kalesine doğrudan gidemiyorsunuz. Önce şehir dışında bir noktaya gitmelisiniz. Atladım taksiye varınca orda ki taksicilerle pazarlık ettim. Fazla ödediğimi düşünüyorum. Sizi götürecek, dağa tırmanıcaksınız, o sizi bekliycek, şehir merkezine dönüşte parasını vericeksiniz. Otostop da mümkün, ama tabi dönüşü de düşünmelisiniz. Kale iran'ın çok içlerinde yer alıyor. Bölgede ki tek yerleşim ufak bir köy. Dağın eteğine kadar taksiyle gidiyorsunuz. Burası 3 saat kadar sürüyor. Taksi sizi dağın yamacın da bırakıyor. Ordan sonrası tabanvay.

Yol üstünde

     Biz yola çıktık, yerler ufaktan kar tutmuş, hava güneşli. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Kendime bu kadar uzaktamıydı diyorum. Dağı işaret eden tabelalar görünmeye başladı. Dağ'a doğru yaklaşırken bakıyorum,dağ'ın ön tarafı olduğu gibi taş. Bir kaya örtüsü var. Adam'ın niye burayı aldığı belli. Burayı o günün imkanlarıyla zaptetmek çok zor. Burayı vurmak için hava kuvvetleri filan lazım. Dağın arkasından dolanarak tırmanılıyor. 



Alamut'un ön taraftan görünüşü

Şu ihtişama bakın


Neyse dağ'ın eteğine vardık. Aylardan Aralık. Kimse yok. Nasıl yani tek başıma mı tırmanıcam, başka turist yok mu? Taksiciye sen de gel dedim, ben arabada yatıcam dedi. Koca dağ'a tek başıma tırmanıcam.

     Başladım çıkmaya. Her dağ tırmanışında olduğu gibi istasyonlar yapmışlar. İlk istasyona vardım. Kimsecikler yok. Kale müthiş güzel bir alan'a bakıyor. Baktım merdivenlerde pati izleri var. Yukarı çıkıyor. İyice tırsmaya başladım. Kurda kuş'a yem olucam burda diyorum kendime. Elime taş aldım :-).






     Tırmanıyorum. 2. istasyona vardım. Kale hala çok yukarda, ulaşılmaz görünüyor. Ya bu kış aylarında yabani hayvanlar kale'yi barınak olarak kullanıyorlarsa, ben de öğle yemekleri olucam diyorum kendime. Bu yüzden dönsem mi diye düşündüm. Sonra bi vadiye bir de kaleye baktım; Allahım o ne güzellik. Devam etmeye karar verdim. Bu arada tırmanırken kaleye giden tünelleri görüyorsunuz. Gizli tüneller kazmışlar.




Tırman babam tırman. Dar bir patikadan çıkıyorsun. Ayağın kaysa kurtuluşun yok. Bir hayli tırmanıp, nefessiz kalmaya yakın bir anda kale kapısına ulaştım. Hissettiklerimi anlatamam.
Kapıda durup birkaç dk öyle bakındım. Utanmasam kapıya sarılıcam o derece mutluyum yani.



     Kapıyı geçince tekrar tırmanmaya başladım, bi 15 dk daha çıktıktan sonra Noellerim gerçek oldu ve bir kulübe gördüm. 2 kişi dışarı çıktı. Biri çoban, diğeri iran ordusunun oraya koyduğu bekçi. Adamın erzağını da vermişler. Elde silah orayı bekliyor. Askerliğini yapıyor. Girişte ufak bir ücret veriyorsunuz. Arkadaş beni gezdirmeye çıkardı.

Alamut kalesinin nöbetçisiyle

     Moğollar kalenin içine bir güzel etmişler. Kaleden geriye sadece temmelleri kalmış.Adamlar yüzyıllarca ele geçirilemeyen kaleyi alabilmek için tünellerden petrol basıp ateşe vermişler. Herkesi öldürüyorlar. Zamanının en büyük kütüphanelerinden olan alamut kütüphanesini de yakıyorlar. Sadece bir kişiye yakmadan önce alabildiğin kadarını al deniyor. 

     Hasan Sabbah öldürülme riskine karşı hiç dışarı çıkmazmış. Vladimir Bartol'un romanında yazanın aksine Hasan kale burcunda değil, yer altında bir oda da kalıyormuş. Dağı oyup odalar ve gizli geçitler yapmışlar. Bunların bir bölümü ortaya çıkarılmış kazı halen devam ediyor.

Kaleden görünüm




     Kalenin konumu itibariyle tüm araziye hakim bir durumda. Alamut kalesinin diğer bir ismi "kartal yuvasıdır"; gerçekten tepesinde kartallar uçuyor. Çevrede ismaililere air çok sayıda kale var. O kaleleri oraya nasıl yapmışlar anlayana aşk olsun. Dağın eteğindeki arazide tarım yapıyorlarmış. Hasan dan sonra birkaç lider daha gelip geçiyor. 



Kazı alanında kilerden tutun da, mescide, oturma odalarına ve gözetleme kulelerine kadar herşey var. Tam teşekküllü bir yaşam kompleksiymiş burası. Bir de deylem krallarının cennet bahçeleri mevzusu var, onun için ayrı bir yazı yazmıştım o yüzden burda değinmiycem.


Nirvanadayken


Gezip tozduktan sonra nöbetçi asker beni kulübesine davet etti. Türkiyeli olduğum öğrenince ilgi alaka müthiş. Yemek ve çay ikram etti. 

Dönüş yoluna girdim. Dağdan aşağı iniyorum ama ayaklarım resmen geri geri gidiyor. Kazvin merkeze döndüğümde karanlık çökmüştü. Rotayı Yezd'e kırma zamanı...







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ermenistan: Yakınsak ta, Uzağız

           Ermenistan gezisinin üstünden hayli zaman geçmesine rağmen bu yazıyı daha yeni yazıyorum. Ermenistana giderken biraz İrana gider gibi oldum. Başıma bişey gelirmi sorusu akılda yer ediyor. Moskovadayım sipariş verirken İstanbullu olduğumu öğrenen garson "Ben ermeniyim" demesin mi? Haydaa ne alaka filan olmuştum. İtalyada da başıma geldi, benim orda ki danışman "Biliyormusun ben Vanlıyım,ermeniyim" dedi. Ailesi kaçıp italyaya gelmiş zamanında. Böyle 2 tane tatsız anım var. Neyse.  Atlasjet in burdan erivana direkt uçuşu var. Ocak ayında atlayıp gittim. Varışta vize alabiliyorsunuz. O zaman 21 günlük vize 8 dolar gibi bişeydi. Yalnız uçuş gece. Sabahı bekler hostele giderim derken, havaalanında taksicinin biri yakama yapıştı. Burda niye bekliyorsun, açık restoran var seni oraya götüriyim, orda yemek yer sıcakta beklersin. “Don’t worry, we are good people” diyip duruyor. Neyse atladım gittik. Şık bir restoran. Kahvaltı söyledim. Baktım adam benden son

Sevgiliyle İspanya - Valensiya

       Bu sene çok ara verdim yazmaya, hatta bazı ülkeler hakkında daha tek kelime karalamadım. Granadadan sonra rotamızı valensiyaya çevirdik. Hesapta La Tomatina yani domates festivaline katılmak var. Bu festival her yıl ağustos ayında yapılıyor. Bunol kasabası valensiyaya yakın ordan gidicez diye buraya geldik. Granadadan Valensiyaya otobüs yolculuğu zor geçti, ispanya düşündüğümden daha büyükmüş. Granada otogarda türk baklavası satıyorlar. Aldık. Ama bizimkinin yanından geçemez. Hep derim bazı lezzetler ait olduğu topraklarda güzel diye. Vardık hostele yerleştik. Sabaha festival var bizde hal kalmamış. O kadar dolana dolana tabi. Baya düşündüm, posamız çıkmış vaziyette olduğu düşündüğümden daha pahalı çıktığı için festivale katılmamaya karar verdim. İleri ki bir tarihe kalsın dedim. Hostelde festival biletleri satılıyor. Bunolde sabah saatlerinde kamyonlar domatesleri meydana yığıyor, millet başlıyor domates savaşlarına. Aynı günün akşamı da festival partisi oluyor. Dedik ertesi gü

2023 Yılının Muhasebesi

     2023 Yılında 2'si yeni olmak üzere 3 ülkeye gittim. Yurtiçinde ise şuana değin gitmediğim hiçbir ile gitmedim. Gittiğim ülkeler: Birleşik Arap emirlikleri, Danimarka ve İsveç. İlkinde ocak ayında Dubai'ye gittim. Pek heves ettiğimden değil. Özellikle bayanlarda bu Dubai'ye gitmek bir prestij meselesi olarak görülüyor. Bunlar yanlış şeyler. Ülkede adım başı gökdelen var ve göçmen dolu. Her yerden gelmişler. İngilizler, Ruslar, Hintliler ve diğer milletler. Hani neredeyse ülkede Arap kalmamış desem yeridir. Kaldığım pansiyonun işletmecisi bile Ugandalıydı. Temiz bir ülke. Ve düşünüldüğünün aksine Dubai oldukça ucuz bir yer. Hayat kalitesi Türkiye'den daha iyi. Bizim binemediğimiz arabalara binebiliyorlar mesela.    2. olarak haziranda Danimarka'ya gittim. Ülkeye girişte sıkıntı çıkarıyorlar Türklere. İstemedikleri her hallerinden belli. Bir refah ülkesi. Ben Danimarka'yı çok sevdim. Nüfus az, yatay mimari ve bol yeşil alan var. Çok rahatlar. Baltık denizinde