“Avni oğlum, Tahir'in torunu! Doğruca Demavend Dağı'na giden yolu tut. Rey’e ulaşınca Şahrud Irmağı’na giden yolu sor. Irmağın kaynağı sarp bir vadide bulunmaktadır; oraya çık. Büyük bir kale göreceksin. Bu yerin ismi Alamut kalesidir, yani ‘kartal yuvası.’…”
Bu yazının ilk bölümünü yazalı 1.5 yıl kadar oldu. Devamını yazmalımıyım? tereddütünden sonra yazmaya karar verdim.
Geceyi Kazvin'in "berbat bir bölgesinde ki berbat bir odada" geçirdikten sonra sabah erkenden kalktım. Daldım bir kahvaltı salonuna, yedim içtim. Adamlar hesap almak istemiyor. Donattığım masaya zorla bir tost parası ödeyerek çıktım. İran halkı çok misafirperverdir.
Alamut kalesine doğrudan gidemiyorsunuz. Önce şehir dışında bir noktaya gitmelisiniz. Atladım taksiye varınca orda ki taksicilerle pazarlık ettim. Fazla ödediğimi düşünüyorum. Sizi götürecek, dağa tırmanıcaksınız, o sizi bekliycek, şehir merkezine dönüşte parasını vericeksiniz. Otostop da mümkün, ama tabi dönüşü de düşünmelisiniz. Kale iran'ın çok içlerinde yer alıyor. Bölgede ki tek yerleşim ufak bir köy. Dağın eteğine kadar taksiyle gidiyorsunuz. Burası 3 saat kadar sürüyor. Taksi sizi dağın yamacın da bırakıyor. Ordan sonrası tabanvay.
Yol üstünde
Biz yola çıktık, yerler ufaktan kar tutmuş, hava güneşli. Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik. Kendime bu kadar uzaktamıydı diyorum. Dağı işaret eden tabelalar görünmeye başladı. Dağ'a doğru yaklaşırken bakıyorum,dağ'ın ön tarafı olduğu gibi taş. Bir kaya örtüsü var. Adam'ın niye burayı aldığı belli. Burayı o günün imkanlarıyla zaptetmek çok zor. Burayı vurmak için hava kuvvetleri filan lazım. Dağın arkasından dolanarak tırmanılıyor.
Alamut'un ön taraftan görünüşü
Şu ihtişama bakın
Neyse dağ'ın eteğine vardık. Aylardan Aralık. Kimse yok. Nasıl yani tek başıma mı tırmanıcam, başka turist yok mu? Taksiciye sen de gel dedim, ben arabada yatıcam dedi. Koca dağ'a tek başıma tırmanıcam.
Başladım çıkmaya. Her dağ tırmanışında olduğu gibi istasyonlar yapmışlar. İlk istasyona vardım. Kimsecikler yok. Kale müthiş güzel bir alan'a bakıyor. Baktım merdivenlerde pati izleri var. Yukarı çıkıyor. İyice tırsmaya başladım. Kurda kuş'a yem olucam burda diyorum kendime. Elime taş aldım :-).
Tırmanıyorum. 2. istasyona vardım. Kale hala çok yukarda, ulaşılmaz görünüyor. Ya bu kış aylarında yabani hayvanlar kale'yi barınak olarak kullanıyorlarsa, ben de öğle yemekleri olucam diyorum kendime. Bu yüzden dönsem mi diye düşündüm. Sonra bi vadiye bir de kaleye baktım; Allahım o ne güzellik. Devam etmeye karar verdim. Bu arada tırmanırken kaleye giden tünelleri görüyorsunuz. Gizli tüneller kazmışlar.
Tırman babam tırman. Dar bir patikadan çıkıyorsun. Ayağın kaysa kurtuluşun yok. Bir hayli tırmanıp, nefessiz kalmaya yakın bir anda kale kapısına ulaştım. Hissettiklerimi anlatamam.
Kapıda durup birkaç dk öyle bakındım. Utanmasam kapıya sarılıcam o derece mutluyum yani.
Kapıyı geçince tekrar tırmanmaya başladım, bi 15 dk daha çıktıktan sonra Noellerim gerçek oldu ve bir kulübe gördüm. 2 kişi dışarı çıktı. Biri çoban, diğeri iran ordusunun oraya koyduğu bekçi. Adamın erzağını da vermişler. Elde silah orayı bekliyor. Askerliğini yapıyor. Girişte ufak bir ücret veriyorsunuz. Arkadaş beni gezdirmeye çıkardı.
Alamut kalesinin nöbetçisiyle
Moğollar kalenin içine bir güzel etmişler. Kaleden geriye sadece temmelleri kalmış.Adamlar yüzyıllarca ele geçirilemeyen kaleyi alabilmek için tünellerden petrol basıp ateşe vermişler. Herkesi öldürüyorlar. Zamanının en büyük kütüphanelerinden olan alamut kütüphanesini de yakıyorlar. Sadece bir kişiye yakmadan önce alabildiğin kadarını al deniyor.
Hasan Sabbah öldürülme riskine karşı hiç dışarı çıkmazmış. Vladimir Bartol'un romanında yazanın aksine Hasan kale burcunda değil, yer altında bir oda da kalıyormuş. Dağı oyup odalar ve gizli geçitler yapmışlar. Bunların bir bölümü ortaya çıkarılmış kazı halen devam ediyor.
Kaleden görünüm |
Kalenin konumu itibariyle tüm araziye hakim bir durumda. Alamut kalesinin diğer bir ismi "kartal yuvasıdır"; gerçekten tepesinde kartallar uçuyor. Çevrede ismaililere air çok sayıda kale var. O kaleleri oraya nasıl yapmışlar anlayana aşk olsun. Dağın eteğindeki arazide tarım yapıyorlarmış. Hasan dan sonra birkaç lider daha gelip geçiyor.
Kazı alanında kilerden tutun da, mescide, oturma odalarına ve gözetleme kulelerine kadar herşey var. Tam teşekküllü bir yaşam kompleksiymiş burası. Bir de deylem krallarının cennet bahçeleri mevzusu var, onun için ayrı bir yazı yazmıştım o yüzden burda değinmiycem.
Nirvanadayken |
Gezip tozduktan sonra nöbetçi asker beni kulübesine davet etti. Türkiyeli olduğum öğrenince ilgi alaka müthiş. Yemek ve çay ikram etti.
Dönüş yoluna girdim. Dağdan aşağı iniyorum ama ayaklarım resmen geri geri gidiyor. Kazvin merkeze döndüğümde karanlık çökmüştü. Rotayı Yezd'e kırma zamanı...
Yorumlar
Yorum Gönder