Şairin dediği gibi: Ona sadaka verin bayan. Bu dünyada Granada da kör olmak kadar büyük bir talihsizlik yoktur.
Barcelonada ki 4 günden sonra güneye Endülüs bölgesine indik. Granadaya direkt otobüs var ve 14 saat sürüyor. İspanya haritada gördüğümden daha büyükmüş onu anladım. Granada barcelonaya göre küçük ve daha sade kalıyor. Engebeli bir araziye kurulmuş. Bereket versin ayarladığım otel iyi çıktı. Resepsiyonda öylesine 1 gece fazladan kalmak istiyoruz dedim. Mümkün değil tıkabasa doluyuz dedi adam. Daha odaya çıkmadan bugün elhamraya gidebilirmiyiz dedim. Geç oldu bu saatten sonra gidilmez, zaten bilet bulmanızda mümkün değil dedi. İyi de kardeşim boşuna mı geldik biz sorusu zihnimi tırmalıyor. Olay şöyle işliyor. El hamra sarayı 150 yılda inşa edilmiş devasa bir komplex. Bir değil bir düzine saray büyüklüğünde. Sonradan kendileri de bazı yapılar eklemişler. Sultanın sarayına yani aslanlı avlunun olduğu binaya girebilmek için aylar öncesinden rezervasyon yapmalısınız. E tabi biz bunu bilmiyoruz. Düşünün bir müzeye girebilmek için aylar öncesinden rezervasyon yapmalısınız. Şu adresten bilet alabilirsiniz. Gidecekseniz en az 2 ay öncesinden bakmanız tavsiye edilir.
https://tickets.alhambra-patronato.es/en/tickets-alhambra-general/
Elhamra sarayına Elisabeth heykelinin ordan minibüs kalkıyor. Kadının elinde kararname heykelini yapmışlar. Bu kadın meşhur "Elhamra kararnamesi"'ni yayınlayıp müslüman ve yahudileri ispanya topraklarından atan kişidir. Bu kararnameyle meydana bir heykelini dikmişler. Kadın yemin etmiş müslüman ve yahudileri ispanya toprağından çıkarmadan yıkanmıycam diye. Sonunda leş kokmuş. Ama tabi olayı başarıyor. Granadada ki büyük camiyi de yıktırıp yerine kilise inşa ettiriyor. İspanya 1-2 yıl önce bu kararnameyle sınırdışı edilen yahudi ailelerin mirasçılarına vatandaşlık hakkı tanıdı. Elbette bunun ardında ki amaç yahudi sermayesini ülkeye çekmek. Kara kaşlarına gözlerine değil yani.
Neyse girebilecekmiyiz? diye düşünerek sabahın köründen kalktık minibüse binip saraya geldik. Gişeler hınca hınç. İyice demoralize oldum. Görevliye bilet sordum. Bilet yok. Sadece bahçeleri gezebilirsiniz. Aslanlı binaya giremezsiniz dedi. Yeminle az kalsın rüşvet teklif edicektim. Arkadaş bilmem kaçbin km yoldan gelmişiz. Olayı sonra farkedicektim. Neyse ona razı geldik herkes gibi. Dikkat ettim çekik gözlüler herşeyi araştırmış full bilet almışlar. Neyse bahçelere girdik. Aman Allahım, korkunç büyüklükte bir komplex. Saray değil küçük bir ilçe büyüklüğünde. Emeviler granadaya hakim tepelere adeta bir yapay cennet inşa etmişler. Bahçelerde envai çeşit bitkiler, havuzlar fıskiyeler. İçine birde cariyeleri koy tam cennet. Tabi onlarda bu da varmış. İlk meydanda çay kruvasan kahvaltı ettik. Elhamra da kahvaltı yapmak ta varmış talihte. Ordan Granada manzarası müthiş.
Barcelonada ki 4 günden sonra güneye Endülüs bölgesine indik. Granadaya direkt otobüs var ve 14 saat sürüyor. İspanya haritada gördüğümden daha büyükmüş onu anladım. Granada barcelonaya göre küçük ve daha sade kalıyor. Engebeli bir araziye kurulmuş. Bereket versin ayarladığım otel iyi çıktı. Resepsiyonda öylesine 1 gece fazladan kalmak istiyoruz dedim. Mümkün değil tıkabasa doluyuz dedi adam. Daha odaya çıkmadan bugün elhamraya gidebilirmiyiz dedim. Geç oldu bu saatten sonra gidilmez, zaten bilet bulmanızda mümkün değil dedi. İyi de kardeşim boşuna mı geldik biz sorusu zihnimi tırmalıyor. Olay şöyle işliyor. El hamra sarayı 150 yılda inşa edilmiş devasa bir komplex. Bir değil bir düzine saray büyüklüğünde. Sonradan kendileri de bazı yapılar eklemişler. Sultanın sarayına yani aslanlı avlunun olduğu binaya girebilmek için aylar öncesinden rezervasyon yapmalısınız. E tabi biz bunu bilmiyoruz. Düşünün bir müzeye girebilmek için aylar öncesinden rezervasyon yapmalısınız. Şu adresten bilet alabilirsiniz. Gidecekseniz en az 2 ay öncesinden bakmanız tavsiye edilir.
https://tickets.alhambra-patronato.es/en/tickets-alhambra-general/
Elhamra sarayına Elisabeth heykelinin ordan minibüs kalkıyor. Kadının elinde kararname heykelini yapmışlar. Bu kadın meşhur "Elhamra kararnamesi"'ni yayınlayıp müslüman ve yahudileri ispanya topraklarından atan kişidir. Bu kararnameyle meydana bir heykelini dikmişler. Kadın yemin etmiş müslüman ve yahudileri ispanya toprağından çıkarmadan yıkanmıycam diye. Sonunda leş kokmuş. Ama tabi olayı başarıyor. Granadada ki büyük camiyi de yıktırıp yerine kilise inşa ettiriyor. İspanya 1-2 yıl önce bu kararnameyle sınırdışı edilen yahudi ailelerin mirasçılarına vatandaşlık hakkı tanıdı. Elbette bunun ardında ki amaç yahudi sermayesini ülkeye çekmek. Kara kaşlarına gözlerine değil yani.
Neyse girebilecekmiyiz? diye düşünerek sabahın köründen kalktık minibüse binip saraya geldik. Gişeler hınca hınç. İyice demoralize oldum. Görevliye bilet sordum. Bilet yok. Sadece bahçeleri gezebilirsiniz. Aslanlı binaya giremezsiniz dedi. Yeminle az kalsın rüşvet teklif edicektim. Arkadaş bilmem kaçbin km yoldan gelmişiz. Olayı sonra farkedicektim. Neyse ona razı geldik herkes gibi. Dikkat ettim çekik gözlüler herşeyi araştırmış full bilet almışlar. Neyse bahçelere girdik. Aman Allahım, korkunç büyüklükte bir komplex. Saray değil küçük bir ilçe büyüklüğünde. Emeviler granadaya hakim tepelere adeta bir yapay cennet inşa etmişler. Bahçelerde envai çeşit bitkiler, havuzlar fıskiyeler. İçine birde cariyeleri koy tam cennet. Tabi onlarda bu da varmış. İlk meydanda çay kruvasan kahvaltı ettik. Elhamra da kahvaltı yapmak ta varmış talihte. Ordan Granada manzarası müthiş.
El Hamra sarayında kahvaltı etmekte varmış hayatta |
Ardından gezmeye başladık bir burçtan diğerine geziyoruz, şansımıza havada çok güzeldi. Karşıda ki tepelere bakıyorum: Orda ki insanlar napıyor diyorum; Meğer oralar da sarayın bir parçası. Allahtan aslanlı binaya almamışlar, bahçeleri gezmek tüm günümüzü aldı. O nasıl bir güzelliktir öyle.
Otele döndüğümüzde hava kararmıştı. Sabah kalkıp ispanyanın meşhur tatlısı churros yiyelim dedik. Aslında yan pastaneye daha evvel sorduk ama sadece sabahları çıkıyormuş. Erkenden indik pastaneye; churros dediğin halka tatlısı şeklinde pişirilmiş bizim "bişi". Sadece pişirip yanında erimiş çıkolatayla servis ediliyor.
Yani sabah curros alırken bile kuyruk vardı. Bu bir ispanya gerçeği. Yedik, sonra çıkıp şehri turladık. Evler hep beyaz. Ayaklarımız tükeninceye kadar dolaştık. Şehir gerçekten ününü hakediyor. Öğlen oturduk bi pizzacıya; lazanya ve birer dilim pizza yedik. İnfilak ettik resmen. Akşama napalım? Flamenko izleyelim niyetindeyim. Benden kısa süre önce oraya gitmiş bir yakınım yazdı çingene mahallesinde akşamları flamenko şovu oluyor. Mekan söyledi ve mutlaka gidin dedi. Akşam gittik, mekanı bulduk. Adam bugün dolu dedi. İçimden saydırıyorum; arkadaş ben bu ispanya da kuyruğa girmeden bir yere giremeyecekmiyim yahu? Akşamları 1'er saatlik 2 şov oluyor. Biz gittiğimizde 2. şov bitmeye yaklaşmıştı, kapıdan biraz görebildik. Ertesi güne kapıda kalmayalım diye: yarın için rezervasyon yapmak istiyorum dedim ve parasını peşin verdim. Ve ekledim. Bize iyi bak yarın bizi unutma geldiğimizde ortada kalmayalım dedim. Çıkardı bi kağıda "El padrino" diye yazdı. Geldiğinizde bunu gösterin yeter dedi. El padrino baba demek, babalara gelmeyelim de diyorum içimden. Kapı dışından şovun bitimine kadar izleyip. Şehir merkezine kadar yürümeye karar verdik. Dönüş yolunda farkettim ki, o noktadan el hamra gece ışıkları altında müthiş görünüyor. Sırf o manzarayı görmek için gece gitmeli. Bir de gün ağarırken müthiş görünüyormuş dediler. Şehir merkezine döndük. Yahu ispanyollar hiç ingilizce bilmiyor. Hani ispanyolları gördükten sonra bizim halkımıza haksızlık ettiğime karar verdim. Marketten bişeyler alıyoruz, dert anlatamıyorum. Avustralyalı kızın biri ordaydı. Bana söyleyin ben tercüme ederim diyip yardımcı oldu. Biraz sohbet ettik, burda iş aramaya gelmiş. Yahu ben kaçtır avrupa da görüyorum. Avustralyalılar avrupaya iş aramaya geliyor.
Ertesi gün bolca dinlenip şehir turu attıktan sonra, akşam 8 gibi tavernaya gittik. Bizim şov 9 da başlıyor. O bölge, mahallenin ismini şuan hatırlayamayacağım ama çingene mahallesi. Aslında bu insanlar bu yamaçlarda mağarada, at arabasında filan yaşıyorlarmış. Sonradan evler yapıp yerleşik düzene geçmişler. Bu dansları da geliştirip turistik şovlar yapmaya başlamışlar. Neyse "Baba" yı bulduk. Beni hatırladın mı dedim. Hatırladı. Balkonda oturduk, birer bira içelim dedik yanında ahtapot ta geldi. Hayatımda ilk kez ahtapot yedim. O da benim hatunun ısrarıyla. Tadı tavuğa benziyor ama daha yumuşak. Balkon kıyafetlerini giymiş dansçılarla dolu. Fırsattan istifade bol miktarda foto çekiyoruz.
Ertesi gün bolca dinlenip şehir turu attıktan sonra, akşam 8 gibi tavernaya gittik. Bizim şov 9 da başlıyor. O bölge, mahallenin ismini şuan hatırlayamayacağım ama çingene mahallesi. Aslında bu insanlar bu yamaçlarda mağarada, at arabasında filan yaşıyorlarmış. Sonradan evler yapıp yerleşik düzene geçmişler. Bu dansları da geliştirip turistik şovlar yapmaya başlamışlar. Neyse "Baba" yı bulduk. Beni hatırladın mı dedim. Hatırladı. Balkonda oturduk, birer bira içelim dedik yanında ahtapot ta geldi. Hayatımda ilk kez ahtapot yedim. O da benim hatunun ısrarıyla. Tadı tavuğa benziyor ama daha yumuşak. Balkon kıyafetlerini giymiş dansçılarla dolu. Fırsattan istifade bol miktarda foto çekiyoruz.
Sonunda sıra bize geliyor. İçerde iyi biyer kaptık. Fiyata bir içecek dahil. 2 insan ebadında biri başladı çığırmaya. Bu dilin ispanyolca olduğunu sanmıyorum. Kendi yerel dilleri olmalı. Dansçılar sırayla ve birlikte performanslarını sergiliyor. Benim hatun olayı çözdü, 1 saatlik bu seremoninin özü gelin rolünde ki dansçının kendini kayınvalideye kabul ettirme çabası. Damat rolünde ki dansçıda orda tabi. Nasıl kıvrak dans ediyorlar. Hele gelin bizi mest etti.
Bu kıza denk geldiğimiz çok iyi oldu. Topuğunu sahneye değil adeta yüreğimize vurdu. Şovun sonuna doğru misafirleri dansa kaldırıyorlar. Millet kendinden geçiyor.
Sonunda kaynana gelini kabullendi ve oğlanla kız birarada dans ettiler. 1 saat bu güzel dansı izleyip mekandan ayrıldık. Ertesi sabah destinasyon Valensiya; hesapta La Tomatina festivaline katılmak var.
Yorumlar
Yorum Gönder